

Son demlerinde ayaza vuran akşamlar gibi
Elleri toprak kokan sevgiliye
Hoyratça ve tutkuyla bıraktığım köklerimle
sipere sinmiş bakışlarda korku ve kaybedişin bıraktığı hüzün
Tren istasyonu boşluğunda,
Titreyen dudaklarım gibi titriyor şimdi yüreğim.
Üşüyorum,ayazda kalmışlığımla.
Üşüyorum,korkularımla.
Sensizliğimle sardığım bedenim,Ölüm özleminde.
Tepkisiz ve hareketsiz.
Gelmeyecek günlerin takvimi asılmış boynuma.
Hayallerim asılı duruyor mühürlü saatlerin sarkacında.
Bir sağa,bir sola sallanmıyorlar artık.
Dizboyu batmışlığımla çamurlanmak.
Bu kahrolası dünyada
kirli düşlere oyuncak olan hayatlarımızın
feryadına üşüşen akbabalar leşleşmiş ruhlarıyla sindirdikleri mutluluğu
zafer zannetmenin geçici hevesiyle oynarken,
bir çiçek büyüdü yüreğimde.
Küçücük tomurcuktu kıyamadım koklamaya
Büyümeliydi O.Gonca olup açmalıydı.
Şimdi dönüp bakıyorum ardıma.
Darmadağınık.
Toplamaya gücüm yok.
Yüreğim eskidi,yıprandı.
Kızıl acıların başkentinde bir Nazım,bir ben kaldık.
Omuz omuza vermiş acılarımızı
sararmış yaprakların fosilleşen yanlarıyla sarıp,bağrımıza bastık.
Bir yol boyu yürüyüşler var şimdi,taaa ciğerimde.
Eşkıyanın isyanı gibi,''Çıkalım artık diyor dağlara''.
Güneş,dağların ardından doğar,ve ardında ölür.
Karanlığa çöreklenen YALNIZLIK pusu kurmuşluğuyla
sinsi gülüşünün arasına sıkıştırdığı umutlarım can çekişen ruhum gibi,
kanrevan içinde.
''Bırak'' diyor.''Kanasın.
El sürme''.
Zaman,dağlar bir gün yaralarını.
Sadece küçük bir izi kalır.
Alışırsın onunla yaşamaya.
Yıllar saçlarına aklar bırakır,yüzüne çizgiler.
Bir köşeye çekilip beklesende,Dünya seni beklemez.
Döner,döner,döner.Mecburen unutursun.''